son dakika

4 Haziran 2008 Çarşamba

Her Firavun'un bir Musa'sı olur...

Rabbimiz her topluluğa bir elçi göndererek, insanların Allah’a kul olmalarını, Tağutlara kul olmaktan kaçınmalarını söyletmiş ve o topluluğa örnek ve öncü olmalarını sağlamış. (Nahl 36)“Her Firavun’un bir Musa’sı vardır”


Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, eli kanlı, gönlü katranlı olan insanlar, tarih boyunca kasıp kavurmuşlar, halkı haraca bağlamışlar, analarından emdikleri sütü burunlarından getirmişler. Astığı astık, kestiği kestik olmuş. Şaşkınlar ülkesinde, bu taşkınların dediği dedik, çaldığı düdük kanun olmuş.

Bazı başlar, bu tağutlar önünde eğilmiş, bazı başlar ise eğilmemiş, ezilmiş.
Ama Rabbimiz her topluluğa bir elçi göndererek, insanların Allah’a kul olmalarını, Tağutlara kul olmaktan kaçınmalarını söyletmiş ve o topluluğa örnek ve öncü olmalarını sağlamış. (Nahl 36)
“Her Firavun’un bir Musa’sı vardır”
Firavun gibi zalim, zorba bir yöneticiye “Duuuur” demeden kendi iç hazırlığını yapıyor Musa aleyhisselâm.
Ona ilk önce lazım olan şey, geniş bir yürek.
Dünyanın bütün zalimleri bir araya gelseler, el ele verseler, dünyayı top gibi oynasalar onların bütün bu yaptıkları, attıkları onun gönlünde, çöldeki karıncalar kadar yer alırlar.
Dünyanın bütün iyi insanları onun gönül ülkesine girseler kelebekler vadisi gibi hepsinin kanat çırpmasına yer bulunur.

Yeri göğü içine alacak bir gönülün tellerinin mızrabı gibi olan dil de, yerde ve göktekilerin anlayacağı ve hayran kalacağı şekilde olmalıdır.
Musa Aleyhisselâmın Tur dağında Rabbin kelamına muhatap olmak için na’linlerinden, benliğinden sıyrıldığı gibi Kur’an’a muhatap olurken bütün bilgi, mal, makam ve rütbe ağırlıklarından sıyrılıp beyaz bir sayfa halinde gönlünü Kur’an’a açanların da gönlünde Kur’an tecelli eder.

Eli “Yed’i- beyza” nur gibi olur. Eli haramla, hırsızlıkla, hortumla, soygunla kirlenmemiş olur.
Dostun elinden tutar.
Zalim zorbaların karanlıktan hoşlanan gözlerini kamaştırır.
Musa Aleyhisselâmın asası yılana dönüşmüş ve Firavun’un adamlarının silahlarını yutmuş.
Bir tek asa ile Firavun’un saltanatı sallanır mı?
Sallanmakla kalmaz denizin derinliklerinde yok olur gider.
Ama onlar geçmişte kaldı denmez.
Çanakkale harbinde Mehmet Akif’in ifadeleriyle “Top tüfekten daha sık gülle yağan mermiler”e karşı balta, kazma, kürek, öğendirelerin hepsi silaha dönüşmüş.
Afganistan’da Rus tanklarına karşı tank çıkaramayan Müslümanlar bir avuç çamurla tankın camını kapatmış ve tankın işini bitirmiş.
Sonra Amerika gelmiş. Yüz binlerce can almış, evleri talan etmiş, Afganlı Müslümanlar ezilmişler ama teslim olmamışlar.
Davut aleyhisselâmın Calut’a fırlattığı taş binlerce yıl sonra Filistin’de Müslüman çocuklar tarafından Amerika’nın jandarması olan İsrail’in tankları, füzeleri üzerine atılmakta.
Calut yerine insan kasabı Şaron’lar olmuş ne fark eder?
Amerika’nın ve Avrupa’nın desteği ile saldıran kızıl orduya karşı 2500 Çeçen mücahit Kafkas kayalıklarını yastık, karları yorgan yaparak verdikleri mücadelelerle Müslümanların alnındaki kara lekeyi kanlarıyla yıkamaya çalışıyorlar.
05/12/2006 tarihli gazetelerin haberine göre İngiltere’de zehirlenerek öldüğü açıklanan eski KGB ajanı Aleksandır Litvinenko, ölmeden önce cenazesinin “Müslüman geleneklerine uygun olarak” gömülmesini istemiş. Ben, bu nereden çıktı? Acaba Müslümanları nerde gördü ki, böyle bir istekte bulundu diye Google amcaya sordum.
O da bana Aleksandır Litvinenko’nun KGB’nin yeni adı olan FSB’de çalıştığını, el-Kaide örgütünün ikinci adamı olan Eymen el-Zevahiri ile orada tanıştığını, Amerikalıların Afganistan’da başarısızlığı için Zevahiriyi eğittiklerini 16 Temmuz 2005 haber ajanslarına dayanarak söyledi. Öldürmenin her çeşidini acımasızca yapan KGB örgütü içinde yetişen biri olarak bir Müslümanı görmesi, Rusların Çeçenistan’daki cinayet ve hıyanetlerinden iğrenmesi, Çeçenleri korumak için onlara bilgi sızdırması, dünya basınına Çeçenler yaptı diye verilen terör olaylarının FSB tarafından gerçekleştirildiğini açıklaması nedeniyle zehirlenerek öldürülen bu ajan, kendi cenazesine Müslümanların cenazelerine yapılan merasimin yapılmasını istemiş.
Danimarkalılar, camiye domuz kanı dökmüşler. Bunların yaptığı Amerikalıların yaptığının yanında gayet küçük kalır. Amerikalılar, camide ibadet yapan Bağdatlı Müslümanların kanlarını camiye akıttılar. Danimarkalı serseri, kesimhaneden getirdiği kanı dökmüş, Amerikalı serseri ise Müslümanın damarındaki kanı camiye dökmüş.
Siz, eğitime ağırlık verin. Eli kanlı katilleri kan tutmadan onların imdadına yetişin de onları da din tutsun. Toprağa çakılıp kalmayan, malına, makamına, şöhretine, şehvetine, rütbesine sımsıkı sarılmayan, zillete katlanmayan, her ne pahasına olursa olsun Hakkın ve haklının anından ayrılmayan ve bu yolda her türlü ezalara sabredenlere Rabbimiz bu dünyada da güzel yerler vadediyor, ahirettekilerin ise daha hayırlı olduğunu haber veriyor. Nahl (41-41)

Mahmut Toptaş
Milli Gazete

0 yorum: